Bu seçim şunu da anlattı belki:
Her şeyi yapamazlar, her şeyi ayarlayamazlar, her şeye muktedir değiller!
Hep üstün olamazlar, hep üstünlük taslayamazlar!
O yüzden, Kibir İmparatorluğu'nun Cumhurbaşkanı, seçim sonrasında partililerine hitap ederken "Kibirden uzak durun" deyiverdi.
(Belki de birisi "Kibir yenildi" yazımı okumuştur! Belki yıllar önce "Kibrin sonu da kabir" diye yazdığımı da! Ya da seçmenin gördüğünü nihayet fark etmişlerdir.)
Belki dinleyenlerden biri de içinden "Hep birlikte" diye mırıldanmıştır, kim bilebilir, dışlarından ve dışlarına konuşmakta zorlanan onca koskoca insan söz konusu olduğunda.
Kibir yenilmekle kalmadı, patinaj yaparken de lastik yardı. Van'da, Gaziosmanpaşa'da. İstisnai olgun örnekler dışında, devir teslim vaktinde. Belediyelerden mal, eşya, evrak, dosya kaçırırken. Ve Van üzerine parti içindeki tartışmalarda da.
İkisi de soldan sağa, demokratlıktan ve insan haklarından otoriterliğin kucağına savrulmuş birileri mesela, sanki kendi hayatları, kendi fikirleri çok tutarlı, çok ilkeliymiş gibi birbirlerine ders vermeye kalktı.
Ne demeli acaba?
Biri, onca zamandır onca haksızlığa, onca gaspa rağmen kısılmış, kıstırılmış eski "İnsan Hakları Mücadelecisi" sesini nihayet kovuğundan çıkardı, "Van'da mazbata oyunu"nu eleştirirken "Hiçbir şey olmamış gibi davranmayacağız" dedi.
Allah aşkına mirim; seçim sonuçlarına kadar hiç mi bir şey olmamıştı! Sadece bir şey olmadıysa da mı bir şey olmuştu?
Hiç mi içiniz acımamış, canınız yanmamış, vicdanınız isyan etmemiş, aklınız almamış, kalbiniz durmamıştı!
Ah ya! Bunu en iyi Erdoğan bilir. Düşüş başladı mı, kumrulara bir cesaret gelir. Kuyruklar ve kulların biraz cüretkârları, bir süre en tepeyi eleştirmeden, sanki her şey başka birilerinin suçuymuş gibi ufaktan başlarlar küçük mesafeler yaratmaya.
Daha büyüğüne sıra gelene kadar. Bunu da en iyi Fatih Erbakan bilir; babasının en zor durumdayken nasıl öylece terk edildiğini, geçen seçim AKP'ye payanda olduğu günlerde unutmamışsa, unuttuysa da şimdi hatırladığına göre.
Bir başkası da "en yakın çevre"ye seçilmenin gücüne yaslanıp uçan tekme atarak, yine Van vesilesiyle "İktidar içindeki, neoliberal zehirli zihin dünyalarını batıcılığa teslim etmişlerin bu olayda aldıkları tutumlar kaydedildi" deyiverdi.
Şaşırdık mı? Hayır, "kayıt" işi hiç şaşırtmıyor!
Ne şaşırtıyor?
Zannedersin ki sistem sosyalist. Neoliberalizm sadece zehirlenmiş birilerinin aklında, fikrinde.
Sanırsın ki "batıcılık" batmış; NATO'dan çıkılmış, İncirlik kapatılmış, Gazze'ye girilmiş, daha yeni "Batı"dan para geldi diye sevinilmemiş, dolar ve Euro def edilmiş, kravatlar atılmış, fesler çekilmiş, sanırsın ki TESEV okçu Bilal Erdoğan'ın vakfıdır.
İnsanların fikirleri değişebilir. Hadi pozisyonları da. Ama "iyilik"ten "kötülüğe" veya "mütevazi konum"dan "kibirli durum"a hızlı geçişleri ve her hallerinde kendilerini şaşmaz, yanılmaz, üstte ve üstün görebilmeleri şaşırtır mı? Haaayır ceylanım!
İşte iktidarın 22 yıl sonunda geldiği, yani epeydir bulunduğu ve orada ülkeyi çürüterek çürümeye başladığı "Kibir kokuşmuşluğu" böyle bir şey!
Erdoğan bunu gördü, diğerlerine söyledi ama diğerleri, en fazla birbirlerine söyleniyor da gördüklerini dönüp bizzat kendisine açıktan söyleyemiyor!
Neden ki?
Demokrasi yok mu? Hani vardı!
Ne yaptınız ona ki böyle oldu?
Umur Talu kimdir?
Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.
Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.
Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.
Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.
İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.
Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.
Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.
Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.
Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet) , Dipsiz Medya (İletişim) , Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.
|